FAS / KAZABLANKA
2011 Ramazan ayını yaz mevsiminde geçirmenin gerek tereddütlü gerek kolay atmosferinden çıkmaz üzereyken aynı zamanda tatil programını da bir yandan ayarlıyordum. Yoğun geçen sahur, iftar programları bünyemi oldukça sarsmış durumdaydı üstelik “ Roaccutane “ tedavisi görmemden dolayı psikolojimin ciddi bir revizeye ihtiyacı vardı. Sonra bir hayal kurdum batı’dan birazcık çalmış ama doğulu kalmış insanların egzotik ülkesi diye duyduğum ve hep merak ettiğim Arap ülkesi olan Fas’a gitmeye karar verdim. Hemen araştırmalara başladım; bileti hangi firmadan alırım, ne kadar bir bütçe ayarlamalıyım, nerde kalırım gibi. Derken kız kardeşimle kararımızı hemen hemen vermiş durumdaydık. Fasta ki arkadaşlarımızla irtibat kurduk, hepsi çok sevindi Ramazan Bayramına bir hafta falan vardı ve en samimi arkadaşımız Naoufal Oulda ile görüştük bayramımı bizimle geçirmekten ailesi ve kendinin çok mutlu olacağına ifade etti tabi biz daha da heyecanlandık sanki orada yalnız kalmış garip kalmış din kardeşlerimizi n bize ihtiyacı vardı.
Uçağa binerken
hatırlıyorum kendimi Sefer Namazı kılınmış, dualar edilmiş … şimdi güzel bir
yolculuk olacak diye düşünmüştüm. Uçak hareket etmeden önce Kaptan Arapça
konuştu ve güzel bir yolculuk duası okundu (ki buna bayılmıştım) kalkışa
hazırlandı. Sabaha doğruydu uçak indiğinde 5 saat bir yolculuk yapmıştık ve
“Kazablanka” ya Mohammed V Airport’a indik. Pasaport kontrolünden geçerken Avrupa ülkelerinden
farklı olarak bir de çantalarımıza üstün körü bakıldı. Hemen abdest alıp sabah
namazını kılalım diye kararlaştırdık. Lavaboya gittik, eşyalarımızı bir köşeye
koyarak güzelce elimizi yüzümüzü yıkadık. Mescitte namazlarımızı kıldıktan
sonra bizi almaya gelen arkadaşın aracına binerek kalacağımız otele gittik. Unutmuyorum
“Hotel Meridien” yolculuk sonrası biraz uyumak çok iyi gelecekti. Aşağıda ki gördüğünüz odayı, yatağı görünce
oturup bir şükür namazı kılmak istedim J
Derken en heyecanlı yeri
anlatıyorum şimdi ne oldu biliyor musunuz, keşke şu soruyu doğru tahmin eden
kişiye bir Fas Seyahaeti hediye edebilseydim. Telefonumun olmadığını fark ettim
ve ”iPhone 4” ve beyaz telefonum yine aynı şoku yaşadım ama ağlayamadım bu
sefer hem diğer insanların canını sıkmak istemedim hem de cidden bu gerçeği
kendime bile söyleyemedim. Hayır aynı şey bir başkasının başına gelse
aptallıkla, dikkatsizlikle suçlayacağım şeyleri arda arda yaşar oldum. Ya çok
mu heyecanlandım bilemiyorum J
Uyuyayım yarın bakarım muhtemelen eşyalarımın içindedir falan dedim ve yattım.
Beyaz çarşafların arasında kaybolarak uyanmak, o mayhoşluk
böyle hafiften mızmız hal ….Güzel bir odanın penceresinde güzel bir sabahı
seyretmek…. aslında öğlen bile diyebiliriz. Kazablanka da olma hissi
uyandırdığı etkileri güçlüydü. Soğuk bir
duş, hafif bir makyaj, pasaportumu ve Canon cuğumu boynuma asarak odayı terk
ettim. Kahvaltı yapmak oldukça ilginçti seferi niyetiyle oruç tutmamıştık
şehirde ise her yer kapalıydı neyse otele yakın bir yerde tuhaf bir kahvaltı
yaptık. Konu açılmışken yemeye içmeye o kadar önem veren benim gibiler için
söylüyorum Fas yemekleri birçoğunuzun damak tadına hitap etmeyecek.
Kazablanka (Casablanca,
Dâr-ül-Beydâ ) hakkında biraz bilgi vermek isterim. Fas'ın batısında, Atlantik
Okyanusu kıyısında yer alan büyük liman kentidir. Kazablanka, aynı zamanda
Fas'ın ve Mağrip’in en büyük şehridir; nüfusu 3.800.000 civarındadır. Şehrin
ismi İspanyolca “Beyaz Ev” manasına gelmektedir. Fas zaten bir Berberi – Arap
ülkesidir. Orijinal Berberi ismi “Anfa” (tepe) olan Casablanca’yı ilk olarak
Portekizliler “Casa Branca” olarak adlandırmış, bundan esinlenen İspanyollar da
“Casa Blanca” demişlerdir. Kazablanka, ülke ulaşımının kalbi durumundadır.
Banliyölerinde ve şehir içinde bir çok tren istasyonu bulunmasının yanında iki
adet sivil havaalanı mevcuttur. O kadar istedim ki ilk Okyanus Kıyısına gidelim
diye çok merak ediyordum çünkü hayatımda ilk kez bir okyanus görecektim bir
şeyi ilk görmenin verdiği hazzı bilirsiniz…
İlk defa “Okyanus” görmek hele
bu birde adını sıkça duyduğum Atlantik Okyanusu olursa…. Görmek için Fas’a
gelmeyi bahane ettiğim bir su birikintisi değil. O, atmosferdeki nemin başlıca
kaynağı, dev su kütlesi, denizlerin anası. Kıyısına vurgun deniz yıldızları
olan gelgitli
uçsuz bucaksız deniz. Yetmez dedim içimden bu görüntü benim bu sularda yüzmem
gerekliydi…
Bu
aşağıda gördüğünüz manzara ise bir Med Cezir örneğidir. Yani ay'ın çekim
gücünün yarattığı denizlerdeki suyun her ay ve belirli fasılalarla çekilip geri
geldiği doğa olayıdır.
Casablanca denince, akla hemen okyanus kıyısı geliyor.
. Önce okyanus kıyısına gidin. Okyanus kıyısında sahil uzunluğu,
yaklaşık 3000 metre. Kıyının güney ucuna
gittiğinizde, bir ada göreceksiniz. Ama,
tam olarak denizin içinde kalan bir ada değil. Kıyıya bitişik. Sular
çekildiğinde yarımada, geri geldiğinde ise ada oluyormuş. İsmi ise daha da hoş “Büyücüler Adası” biz duyunca
vay be, aa, çok enteresan dedik ama
gittiğimizde kurşun bile döktüremeden geri gelmiştik. . Adanın üzerinde, bir
miktar baraka tipi ev var. Uzaktan bakıldığında, insanlar da seçilebiliyor.
Nazara karşı kurşun dökülmesi ile ünlenen adada, bugün 3-5 ton kurşun bulunduğu
söyleniyor. Ada da sadece bol bol ele kına yakıldığını gördük biz.
Adaya
giderken objektifime bir çocuk ilişti, Allahım bir tatlı, bir sinirli bişey ki
anlatamam. Etmediğim kalmadı sadece bir fotoğrafını çekmek için. Ağlıyordu
sürekli. Zor tuttum kendimi yanaklarını ısırmamak için J ama gizlice bir fotoğrafını çekmeyi başardım…
Adanın
tepesindeyken tekrar okyanusa şöyle bakarak vedalaştım …. Tekrar yetmez dedim
içimden bu görüntü benim bu sularda yüzmem gerekliydi…
Bu
değişik adadan sonra, kıyıda ilerlemeye devam ediyoruz. Kıyıda yani La Corniche’de (Kordon
boyu) çok sayıda cafeterya ve peş peşe beach clubler var. Mc Donalt, KFC burada. Caferlerden birine oturup, kıyının
sessizliğini ve beyaz köpükler çıkararak, bir çizgi halinde kıyıya paralel
gelen dalgaları izleyin. Kesinlikle, büyük keyif alacaksınız.
Kazablanka’nın eski şehri burası, şehrin tam merkezinde.
Tarihi dokusu, labirent gibi düzenlenmiş sokakları olan bir yer. Farklı ve enteresan bir yer. . Neyse, devam
ettiğinizde; ara ve dar sokakların ilerlediğini görüyorsunuz, ama güvenlik
problemi yaşanması nedeniyle, sakın ola, bu ara sokaklara tam olarak dalıp
kaybolmayı düşünmeyin (ben çok düşünmüş cesaret edememiştim) burada halk
gerçekten çok fakir bir görüntü sunuyor, halk yoksul. Sürekli size rehberlik
etmek isteyen insanlar görmeniz mümkün. Peşinizden geliyor, önünüze atılıyor ve
yolunuza dikiliyor, dikkat etmekte fayda var. Yani rehber tutmak burada,
rahatsız edecek düzeyde. Sanırım, yapmanız gereken, asla kalabalık yerlerden
ayrılmayın ve ara sokaklara dalmayın.
Özellikle Ramazan ayında olduğumuz için insanlar gıda
üzerine alışveriş teleşı fazlaydı. Çocuklar yanızıa geldi sanırım sürekli
fotoğraf çekmem dikkatlerini çekti. Hepsiyle fotoğraf çektirdik. Onlara
dondurma ikram ettik. Sevinmelerini görmeye değerdi.
Ama
gerçekten bazı manzaralar var ki standartlardan, hijyenden çok uzak.
İlerliyoruz... Koloniyel
devirden kalma Saat Kulesi restore edilip turistlerin beğenisi için daha cazip
hale getirilmiş.
Place des Nations Unies (Birleşmiş Milletler Meydanı)
Kazablanka Fransız himayesinde kaldığı süre içerisinde,
Fransız Mimar Henri Prost’un tasarımları ve planlamalarıyla görüntüsü
modernleşmiştir. Birleşmiş Milletler Meydanı pek orjinalliği olmayan meydan. Yani
görsenizde olur, görmesenizde olur cinsinden.
Hassan II Cami
II. Hasan Camii Fas'ın Kazablanka şehrindedir ve Mekke'deki Mescid-i Haram'dan ve
Medine'deki Mescid-i Nebevi'den sonra dünyanın en büyük üçüncü camisi olarak
bilinir. Fransız mimar Michel Pinseau tarafından tasarlanan ve Bouygues tarafından inşa edilen cami, Atlantik kıyısında denizin doldurulması ile elde edilen bir
alan üzerine inşa edilmiştir.
Aynı anda 25.000 kişinin namaz kılmasına olanak verecek
derecede geniş olan caminin minaresi, 210 metrelik uzunluğu ile dünyanın en
uzun minaresidir. Casablanca'nın en önemli eseridir zannımca. Ayrıca ben bu
fotoğrafı çekereken dışarıya konulmuş büyük hopörlorlar ile mukavele
okunuyordu.
Cami ile ilgili bir diğer
iddia minaresinin boyu ile ilgili. Cami minaresinin 210 metrelik boyuyla
dünyanın en yüksek minaresi olduğu söyleniyor. Fas'taki cami minarelerinin
formu bizdeki gibi silindirik değil, ben biraz hayal kırıklığına uğradım
açıkcası. Çok namını duymuştum , silindir şeklinde bir şey bekliyordum. Minareler
kare planlı ve çok daha kalın yapılıyor. Dolayısıyla daha yüksek minareler inşa
etmek mümkün. Caminin inşaatı 1980'de başlamış, 30 Ağustos 1993'te törenle
açılmış. Mimarı yapımı ise bir Fransız: Michel Pinseau.
Şehiri gezerken gözüme ilişen başka bişey ise "Cazablanca Technopark"
Rick Cafe
Yönetmenliğini Michael Curtiz'in üstlendiği Kazablanka (Casablanca), Hollywood klasikleri arasında özel bir yere sahiptir.
'Casablanca', gösterime girdiği 1943 yılında En İyi Film, En İyi
Yönetmen, En İyi Senaryo dallarında Oscar ve ABD Ulusal Film arşivinde
yerini almıştır. Tüm zamanların en güzel aşk filmi seçilmiştir.
İkinci dünya savaşında çok direnişli örgütün lideri Victor
Lazlow Alman konsantrsayonu kampından kaçarak Casablanca'ya gelir.Amacı
Lizbon'a oradanda ABD'ye iltica etmektir. .Fakat bütün umutları şans eseri
Casablanca'nın en meşhur gece kulübünün sahibi olan Rick'e bağlamıştır. Rick
kaçış için gerekli olan pasaportlara sahib olan tek kişidir. Neyse şimdi uzun
uzadıya filmi anlatmaktan vazgeçtim. Heryerde
tavsiye edilmesi ve özellikle Casablanca filminde bu cafenin geçmesinden dolayı
burayı ziyaret ederek Fas'daki son akşam yemeğimizi yedik. Atmosfer çok güzel. Dekorasyon gerçekten romantik ve sizi dinlendiriyor.
Menüler günlük ve Fas'ın yemeklerinden ziyade dünya mutfakları yer alıyor. Sunum ise oldukça güzeldi.Piyano seviyorsanız
yapılan canlı müzikten keyif alabilirsiniz. Fiyatlar diğer restoranlara göre doğal
olarak yüksek.
Birde burada
en çok dikkatimi çeken başka bir şey vardı. Meydanların olduğu yada sokaka
aralarında bulunan cafelerde tüm sandalyelerin yönü caddeye bakıyor. Ve
sıralanarak oturmuş bir sürü adam sanki boğaz manzarası seyreder gibi büyük bir
özen ve dikkatle caddeyi seyrediyor J inanın çok enteresan geliyor bu görüntü .. Aşağıda
bir fotoğraf paylaştım. Anlattığım gibi
değil mi :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar