1 Nisan 2012 Pazar



Van Gogh Alive Sergisi 


Geçtiğimiz hafta sonu (24 Mart 2012) Antrepo 3 / Karaköy'de düzenlenen  “Van Gogh Alive Sergisi” ne gittik Sümeyra ile.

Çerçeve yok, içindesin…
Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, 100'üncü kuruluş yıldönümünü, dünyanın en büyük ressamlarından biri olarak kabul edilen Van Gogh'un eserlerini bugüne kadar hiç deneyimlenmemiş yepyeni bir formatta sunan Van Gogh Alive Dijital Sanat Sergisi ile kutluyor idi.
100. yılında yenilikçi bir projeye imza atan Abdi İbrahim'in önderliğinde Singapur'daki dünya prömiyerinin ardından ilk kez Türk sanatseverlerle buluşan, geleneksel sanat ve modern teknolojinin sentezlendiği Van Gogh Alive, dahi ressamın en ünlü eserlerini 3,000'in üzerinde dijital imaj ile çerçevenin içinden çıkararak izleyicilerine klasik müze gezisinin çok ötesinde bir deneyim yaşatıyor, Biletix J eserler duvara projeksiyon ile yansıtılıyor ama çözünürlükleri o kadar düşük ki Google İmages ten alınmış gibi resimler, eserleri kesilip biçilmiş üstüne eklemeler yapılmış  yer yer güzel olmuş belki ama eserlerin altında bir yere mutlaka ismi yazılmalıydı nihayetinde herkes ezbere bilmiyor isimlerini…
Sergi için inanılmazdı, muhteşemdi demeyi isterdim ama sergi sadece farklıydı diyebilirim ve biraz da duygu yoğunluğunuza bağlı olarak büyülü diyebiliriz. "Video Mapping" diye tabir edilen, duvarları projeksiyonla giydirme yöntemiyle, Van Gogh eserlerini kullanarak hazırladıkları bir kompozisyonu sergiliyorlar.
 İlk içeri girdiğimizde koro şeklinde olan kilise müzikleri çalıyordu şuan hangisi olduğuna bakamayacak kadar yorgunum ama bir başka fonda bir müzik vardı ki o anda kimsecikler olmasaydı keşke etrafımda dönerek dans etseydim dedirtti bana,  Erik Satie nin - Gnossienne no.1'i  parçası… (http://www.youtube.com/watch?v=PLFVGwGQcB0) Benim için, aklıma gelen ve paylaşmayacağım bazı düşünceler için büyülüydü, baş döndürücüydü çünkü hislerim çok yeni ve hatırlayacak bir çok anım varken...






Sergiyi beğenmeyen arkadaşlarım da oldu fakat  herkesin etkilenme eşiği farklı, serginin adı "Van Gogh Alive"  ve buradaki Alive eserler için söylenmiş. Reklamı da harikaydı resmen canı çekiyor insanın J merak edenler bu linkten izleyebilir. http://www.youtube.com/watch?v=AoeYtn7UJi4  ben bu isim ve bu reklamla oluşan beklenti üzerine uğradığım ama gerçeği ise şuydu http://www.youtube.com/watch?v=p1ACUNyN_Ec&feature=related J

Sergi Pazartesi günleri hariç 11:00 /19:00 saatleri arasında görülebilir. Öğrenci 8 TL  ve 15 Mayıs 2012 ye kadar devam edecek. Gidin görün derim.

Sümeyra da ben de sergiden çıktığımızda "bu neydi şimdi" diyerek baktık birbirimize sonrasında soluğu İstinye Park "Masa" da aldık. Üstüne bir kahve içtik anca kendimize geldik :)






Vincent van Gogh Özetle Hikayesi  (30 Mart 1853 –  29 Temmuz 1890)
Hollandalı Art İzlenimci bir adamdır Vincent, yani  doğadaki unsurların kişinin içinde oluşturduğu izlenimleri, duygusal izleri yansıtmayı hedefler izlenimcilik.  Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar, doğayı objektif bir gerçek olarak değil, kendilerinde yarattığı izlenimi resme (veya edebi esere) aktarırlar.  Protestan rahibin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Van Gogh'un doğumundan bir yıl önce, annesi bir ölü doğum yapmış. Eğer bu bebek ölmeseydi Vincent ismi ona verilecekmiş. Bu olayın genç Van Gogh'u derinden etkilediği ve Van Gogh'un sanatındaki kimi öğelerin bu olaydan kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Hatta yıllar sonra ölen abisinin adinin verilmesi sonucu kendisinin ödünç alınan bir hayati yasadığına inanarak akil hastanesinde yattığı dönemde "bu benim hayatim değil abimin hayati, bu resimleri de ben yapmıyorum hepsi onun" der…
Van Gogh dört yaşındayken kardeşi Theodorus (Theo) doğmuş ve Van Gogh ölene kadar ona maddi ve manevi destek sağlamıştır. Ocak 1879'da ise misyonerlik amacıyla Belçika'da fakir bir madenci bölgesi olan Borinage'a yerleşmiş. Burada ki madencilerin kötü yaşam koşullarından etkilenen Van Gogh, onlarla daha iyi iletişim kurabilmek için özellikle kötü koşullarda yaşamış, yemek ve kıyafetlerinin çoğunu işçilere vermiş, yatak yerine saman üzerinde uyumaya başlamış.  Temmuz 1879'da, "rahiplik mesleğinin saygınlığını zedelediği" için kilise tarafından işine son verildiği halde Van Gogh bir yıl daha bölgeden ayrılmamış.,Daha sonra evine dönüp resim sanatı üzerine kitaplar okuyan ve sık sık resim yapan Van Gogh, bir taraftan da kendisinden yedi yaş büyük olan dul kuzeni Kee Vos-Stricker'den hoşlanmaya başlar. Kee'ye evlenme teklif eder fakat teklifi "hayır, asla, asla" (niet, nooit, nimmer) sözleriyle reddedilir. Bunun üzerine aşkını saplantıya dönüştüren Van Gogh, Kee kendisini görmeyi reddedince Kee'nin babası (ve kendi eniştesi) Johannes Stricker'le defalarca kez görüşüp Kee'yi ister, ama eniştesi kızının maddi anlamda bağımsız olmayan bir adamla evlenmesini istemez. Bir keresinde Van Gogh, Kee'yi görebilmek için eniştesine baskı yaparken, elini bir mum alevi üzerinde tutarak "elimi alev üzerinde tutabildiğim müddetçe onu göreyim" der ama eniştesi mumu üfleyerek söndürü.  Kee konusundaki ısrarı ve başka sebepler yüzünden babasıyla kavga eden Van Gogh, Aralık 1881'de bir kez daha aile evinden ayrılır.
Parise yerleşmeye karar verir sonrasında. Arkadaşı Paul Gauguin'i de davet ederek ona beraber çalışmayı teklif eder. Uzun süre tereddüt ettikten sonra daveti kabul eden Gauguin, Theo'nun parasal desteğiyle Ekim 1888'de Arles'a geldi ve Sarı Ev'de Van Gogh'un kendisi için özel olarak hazırladığı odaya yerleşti.
Gauguin ve Van Gogh, Kasım ayı boyunca beraber resim gezilerine çıkarlar, değişik resim teknikleri ve anlayışları üzerine uzun tartışmalar yaparlar. İki ressamın da dengesiz duygusal yapısı yüzünden, resim tartışmaları giderek kızışmaya başlar. Bozulan havalar ve dar alanda beraber yaşamak ise durumu daha kötü hale getiri. Ruhsal sağlığı bozulmaya başlayan Van Gogh, Gauguin'in kendisini terk edeceğinden korkmaya başlar sonrasında. Bu gergin durum gecenin birinde bir krizle sonuçlanır. Bir kavga sonucu hışımla evden çıkan Gauguin'i bir süre takip eden Van Gogh, daha sonra eve dönüp kendi sol kulağının alt kısmını kesip koparır. Kopardığı parçayı bir bez parçasına sarıp yerel bir genelevde çalışan Rachel adlı fahişeye verirken bayılır. Geneleve çağrılan polisler, baygın halde buldukları Van Gogh'u hastaneye kaldırdılar. Olayı ertesi sabah öğrenen Gauguin, Theo'ya haber verdikten sonra Arles'dan ayrılıp bir daha Van Gogh'la görüşmez. Van Gogh ise kan kaybı ve ruhsal bunalım sebebiyle birkaç hafta hastanede kalır. Bu sırada ünü artmaya başlar Van Gogh’un ama ruhsal yapısı çökmek üzeredir. Bir gün resim malzemelerini alıp bir tarlaya yürüyen Van Gogh, kendisini tabancayla göğsünden vurur. Sendeleyerek kaldığı otele dönüp ve yatağına uzanır. Hatta güçsüzlüğüne yenilmeyerek bu sırada 3 tablo daha yaptığı söylenir. Kanamayı farkeden otel sahibi, kasaba doktorunu çağırır. Doktorlar, mermiyi çıkarmanın çok riskli olacağına kanaat getirip Theo'ya hemen gelmesi için haber yolladılar. Vincent Van Gogh, iki gün sonra  sabah 1:30 sularında, kardeşi Theo'nun kollarında ölür.Bir rivayete göre Van Gogh kör olmaktaydı bunun farkındaydı ve bu yüzden ölümü seçtiği söyleniyor.
'' Sessiz bir çılgınlık tarafından ele geçirilmiş birisi gibi yorulmadan çalışıyorum. sanatımda ustalaşmak için tüm gücümle savaşıyor ve kendime başarının hastalığım için en yararlı, sihirli değnek olduğunu söylüyorum. Fırçalarım ellerim arasında, bir yayın keman üzerinde hareket ettiği kadar hızlı hareket ediyor.”

Hastalığı 

Van Gogh'u özellikle hayatının son iki yılında ciddi şekilde etkilemiş olan akıl hastalığı için bugüne kadar 30'dan fazla teşhis veya olası sebep ileri sürmüşler.  Bunlardan bazıları,şizofreni, manik depresif, frengi, boya zehirlenmesi (soluma veya yutma yoluyla), Ménière hastalığı ve güneş çarpmasıdır. Kötü beslenme, aşırı çalışma, uykusuzluk ve alkol düşkünlüğü, muhtemelen hastalığın etkilerini artırmıştır.
Van Gogh'un  özellikle son dönem eserlerinde açıkça görülen sarı renk düşkünlüğünün de tıbbi bir bozukluktan kaynaklandığını bilinir. Bu konudaki teorilerden birine göre, Van Gogh'un bolca içtiği absintte bulunan tuyon adlı madde, zaman içinde Van Gogh'un görüşünü bozarak nesneleri sarımtrak renkte görmesine sebep olmuş, bu da ressamın eserlerine yansımıştır. Bir başka teoriye göre, Van Gogh'a hastalığının tedavisi için yüksek dozlarda yüksük otu verilmiştir, ve yüksük otunun sarımtrak görüşe veya sarı lekeler görmeye sebep olduğu bilinmektedir.
Çok Sevdiğim Eseri

Akıl hastanesine kapatıldığı günün akşamı kaldığı odanın penceresinden bakıp da çizdiği "Starry Night" da beni çok etkileyen resimlerinden biridir;



"Yıldızlı bir gökyüzünü resimlemek için, kuşkusuz, siyah bir zeminin üzerine beyaz noktalar koymak yetmiyor"  der Theo ya yazdığı mektupta. 

Eğer doğduğunuzdan beri çok resimle ilgili değilseniz ve resme olan tüm ilginizin asıl kaynağı ve tanıdığınız ilk ressam bu tablosu ile Van Gogh ise, etkilenmemeniz mümkün değil.



Kısacası
Adamın kısacık hayatından çıkan malzemeye bakın, Adamcağız bugün yaşasaydı, sırf tablolarını satmak, sanatından para kazanmak istiyor olmasından dolayı linç edilirdi, kardeşi tablolarını satmakta başarısız olunca kızmış ve kardeşi tablolarının Paris'teki genel akımın tersine kasvetli kaldığı için az satıldığını söyledikten sonra daha aydınlık, ferah tablolar çizmeye başlamış.Yani  kendi tarzını korumak yerine dönemi etkileyen tarzlara ayak uydurmuş. Rahiplik mesleğinin saygınlığını zedelediği gerekçesiyle rahiplik kariyeri sona erdirilmiş. Sonra işi gücü orda burada pis işler yapmak olmuş. Arada bir de model olarak kullandığı bir kızı hamile bırakmasın mı? Bir hayat kadınına ve onun çocuğuna evini açıyor, onlarla bir süre birlikte yaşıyor, ailesiyle arası bu gibi nedenlerle sürekli bozuluyor, ayrıca bildiğin hasta, rahatsız, bir yandan da alkolik, bütün bunlar yüzünden kavgacı, saldırgan, hırçın, çevresine tehlikeli, yaşadığı yerdeki insanlar hastaneye kapatılmasını istiyorlar. Kendi kulağını kesiyor, nihayet intihar ediyor. Diğer bir deyişle Van Gogh sarı ve mavileri gördüğü gibi resmetmiştir ve deli değildir belki depresif, biraz melankolik çoğumuz gibi, ama sonu bir çoğumuzdan daha trajik bir insandır, deliliğine ikna olacak kadar da mütevazi...


O eserlerinde kullandığı harika sarı bile hastalığının etkisinden kaynaklanıyor. Çünkü dünyayı sarı tonlarda görüyor. Hastalığının kattığı önemli değere bakın siz. Ve yaşarken sadece bir tablosu satılmış.
Bütün hayatı boyunca anlaşılmak istenip, sonra kendini vurmuş. Herkes anlaşılmak ister ama böyle ruh sağlığı "normal insana" göre bozuk birinin yaratıcılığını üretken kılması muhteşem bir sonuç verir. Van Gogh'da da bu olmuş. Hayattan umudu kesmiş kendi dünyasında yaşamış ama üretmiş.
 Ölümünden sonra üzerinde bulunan kardeşine yazdığı ama göndermediği mektupta " kısaca sanat uğruna hayatımı tehlikeye atıyorum ve bu yüzden aklımın yarısını yitirdim" diye yazmış. Her zaman kardeşi Theo' nun maddi ve manevi desteğinin altında ezilmiştir. Theo'ya yolladığı her mektubun sonuna ısrarla "bana inan" yazmıştır. 2009 yılıydı Hakan Gerçek tek kişilik Yıldız Kenter tiyatro sahnesinde sergilemişti Van Gogh'un hayatını. Etkilenmiş ve yaşadığı ızdırabına, anlaşılamamasına derinden üzülmüştüm. 

Son olarak "Doctor Who" dizisinin  5. sezonun 10. Bölümünde  Van Gogh’u işlemişlerdi. Geçmişten gelişi gibi. Resmen bir  Van Gogh ve sanata saygi durusuydu bu bölüm.  Özellikle Van Gogh’un ağladığı dakikaları izleyin, buyurun..

Van Gogh Alive Sergisinden Duvara Yansıtılan Sözler

-İnsan her zaman bizi neyin engellediğini, kısıtladığını, neredeyse gömdüğünü söyleyemez; ama engelleri, kapıları ve duvarları hisseder
-İnsanlar genellikle hiçbir şey yapamıyor, ne tür bir kafes olduğunu bilmediğim berbat mı berbat bir kafeste hapsolmuş yaşıyorlar
-Herşeye rağmen yeniden ayağa kalkacağım; cesaretsizliğimden dolayı bıraktığım kalemimi alacağım ve çizmeye devam edeceğim
-Doğanın bu kadar güzel olduğu anlarda korkutucu bir aydınlanma anı yaşıyorum. Kendimden emin olamıyorum ve resimler düşler gibi görünüyor.
-Bazen bütün gün kimseyle konuşmadığım oluyor
-Şuanda her şey benim için çok kötü gidiyor gibi görünüyor, uzun zamandır böyleydi ve gelecekte de böyle olabilir.
-Fakat her şey bu kadar kötüyken daha iyiye de gidebilir. Buna güvenmiyorum, bu hiçbir zaman olmayabilirde.
-Hiçbir şeyi net olarak bilmiyorum, ama yıldızlara bakmak düş kurmamı sağlıyor
-Kendime soruyorum, neden gökyüzündeki parlak noktalar Fransa haritası üzerindeki siyah noktalar kadar ulaşabilir değil?
-Sadece düştüğümde yeniden ayağa kalkarım
-Yıldızları ve gökyüzündeki sonsuzluğu fark edin. O zaman hayat neredeyse büyülü geliyor.
-Resimlerimin satmadığı gerçeğini değiştiremem. Ama insanların resimlerimin, üzerinde kullanılan boyanın ederinden daha değerli olduğunu anlayacağı günler gelecek.
-Sıkıntıdan öleceğime tutkudan ölmeyi tercih ederim
-Selviler her zaman düşüncelerimi meşgul ediyor
-Sevgisiz yaşamayacağım
-Bir gün ölüm bizi başka bir yıldıza götürecek
-Bence insanları sevmekten daha sanatsal bir şey yok
-Aşk ölümsüzdür; sureti değişebilir ama özü değişmez
-Hayattaki amacım; yapabildiğim kadar çok resim yapmak ve çizme yapmak… Yaşamımın sonunda aşk ve naif bir pişmanlıkla geriye bakıyor olacağım
-Başlangıç muhtemelen her şeyden daha zordur, ama dayanın, her şey sonunda iyi olacak
-Her zaman henüz yapamadığım bir şeyi yapıyorum, nasıl yapıldığını öğrenmek için
-Sanatımla insanlara dokunmak istiyorum.  “Derin ve şefkatli hisler besliyor” demelerini istiyorum
-İfade etmek istediğim, manzara da olsa bir figür de, hassas bir melankoli değil ciddi bir keder
-Balıkçılar denizin tehlikeli, fırtınaların berbat olduğunu bilirler ama bu tehlikeler onları kıyıda kalmaya ikna etmez.
-Lambalar tutuşuyor ve yıldızlı gökyüzü hepsini örtüyor
-İnsanlığın berbat tutkularını kırmızı ve yeşille ifade etmeye çalıştım






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar