Le Grand Voyage / Büyük Yolculuk
“Sanatın amacı” der laovrazhe’li Yönetmen Andrei Tarkovsky “insanı ölüme
hazırlamaktır.
Hac yolunda bir baba-oğul....
Fransa'dan Mekke'ye uzanan ve Türkiye'den de geçen bu yolculuk boyunca karşılarına çıkacak her insan ve olay, baba oğulun hem birbirlerini, hem dünyayı daha iyi tanıması için bir fırsat oluyor. Özgür Adamlar filminde tanımıştım Ismaël Ferroukhi'yi. Yönetmen Le Grand Voyage filminde de konuyu işlerken ciddi bir sakinliğe büründüğü aşikâr. Film izlemeye başladığımda, empati kurmak yerine kendimi o yolculukta hissettim.
Sekiz gün süren bu yolculukta; okuma yazma bilmeyen bir baba, Fransız sevgilisini gizleyen bir çocuğun asi ve şımarık isteklerine sabrediyor. Bence karakterler o kadar
yerinde oynamış ki, çocuk yani Reda Avrupalı
gibi ama özenti değil, baba Müslüman tutkulu bir Müslüman ama oğluyla arasında iletişimi kuvvetli değil. Aslında iletişimin eğitimle kaynaklandığını
düşünmüyorum. Günümüzde ki gözlemlediğim ebeveynlerin en önemli sorunu şu; çocuklarının kendilerini eleştirmesine tahammülleri
yok, tamam yok da o zaman eleştirmesine izin vermeden kendini yenilemeli ya
da değiştirmeli bir ebeveyn. Yemekte
ağzını şapırdatarak yemek yiyen bir annenin bunu kimse eleştirmeden kendinin anlaması ve çocuklarının yanında "bile" buna özen göstermesi gerekir.. Ya da diş
doktoru olan bir babanın dişlerini fırçalamamasının yarattığı tezatlık ve sorun
elbette kendini ilgilendirir ama bunu gören bir çocuk “babam yapmıyor ben niye dişlerimi
fırçalayacağım” demek yerine içten içe babasının karakter sorunu yaşadığını, laflarının itibarsız olduğunu düşünüyor. Belki bunu
kimseyle paylaşmıyor ama kafasında saygı noktasında bir sorgulamaya ve ileride
ciddi bir eleştiriye dönüşüyor. Reda'yı anlamayan babası
hatta ona saygısızlık yaparak telefonunu çöpe atıyor, oysa bunu bir yabancıya
yapamaz! Baba rasyonel kayıtlarla sınırlı değil. Bu dünyaya ilişkin
hiçbir beklentisi yoktur. “Kaybettiğiniz hiçbir şeye üzülmeyin; kazandığınız
hiçbir şeye sevinmeyin, siz burada yalnızca misafirsiniz” anlamının biçim
kazanğı bir kişliktir burada ki baba. Gününü belirleyen tek ilke namaz ve namaz ibadeti ile
gelen bir tür duru ve asîl hâl hakimdir üstünde.
Türkiye gümrüğünde baba ve oğula yardımcı olan Mustafa isminde bir Türk de bu yolculuğa katılmak ister.
Mustafa Bektaşî kişliği ile pek tekin gelmez babaya, bu yüzden
Reda’ya, “onun her dediğine inanma” uyarısında bulunur. Reda’yı içkili haliyle yatırdıktan sonra, Baba’ya kuşkulu bakışı
seyirciye de yansır.
İstanbul da mola verdiklerinde Mustafa, Reda’ya camileri tanıtır; sofia’nın Grek dilinde
hikmet anlamına geldiğini, Sultan Ahmet Camiî’nin mavi çinilerinden dolayı mavi
cami olarak adlandırıldığını anlatır. Oysa bu anda Baba bu camide bulunmanın
şansına erdiği için zikir yapıp şükrünü ifâ eder, çinilerin rengi onun için
neredeyse önemsizdir. Sofia’nın Grek dilinde hikmet anlamına geldiğini Mustafa
bilir, ama bu hikmet ve bilgiyi Baba yaşayarak deneyimler. Yaşanmayan bilgi
nasıl insanın kişiliğinden koparıp götürürse, az ama yaşanan bilgi o denli
kişinin karekterini olgunca pekiştirir. Mesela; baba, Reda’nın içki içmesine yalnızca öfke duyar, ama otele
getirdiği kadın ve muhtemel zina düşüncesi bütün ipleri kopartır. Baba’yı
hiçbir özür durduramaz, “senin dininde bağışlamak yok mudur?”cümlesi
söyleninceye değin. Ayrıca, Mustafa Reda ile bira içerken; “Bir bardak suya biraz şarap katarsan suyun rengi değişir ama bir denize şarap dökersen suyun rengi değişmez” nefse göre söylenmiş değerlendirilmiş bir söz olmakla beraber araştırma merakı hissettim.
Batılı bir birey olarak yetişmiş Reda’nın, öykünün sonuna
değin davranışlarında inatçı ve direngen davranması, çalışmayı gerçekçi kılan
en temel ögelerden biridir. Gözlerinden, yüz hatlarından ve ses tonundan
neredeyse kusursuz bir biçimde yansıyan öfke, kızgınlık, kırılmışlık, umut ve
zaman zaman hafif gülümseme ile Reda (Nicolas Cazalé ) kusursuz bir oyun
çıkartır. Geleneksel davranma biçimiyle doğrularında aynı direngenliği ve inadı
gösteren Baba(Mohamed Majd) benzer kusursuz oyun gücüne sahiptir.
Babanın "sen de namaz kıl, bırak bu işleri gelmişken
hac yap bari" gibi baskıları yok. Çocuğun da sevgilisinin adını çöle
yazmak dışında babasına "kendi" meselelerini anlatması veya ona karşı başkaldırısı filan da yok. Aksine çocuğun sonlara doğru "sen Mekke'ye
neden uçak değil de arabayla gitmek istiyorsun" sorusuna baba; - Denizin suları gökyüzüne yükseldiğinde şiddetini kaybedip
yeniden saflaşır. Denizin suları buharlaşır, bulut olur. Buharlaşınca
tazelenir. Bu yüzden at sırtında gitmektense yaya gitmek; arabayla gitmektense
at sırtında gitmek; gemi ile gitmektense araba ile gitmek; uçakla gitmektense
gemi ile gitmek daha sevaptır.” Kendi benliğini Allahın rızasında eritmeyi,
geçici olan her şeyden yüz çevirip bu rıza doğrultusunda yolculuğu hedeflemektedir baba.
Baba’nın Reda’ya vurduğu tokat ilişkiyi değerler
çatışmasının zirvesine taşır. Reda bu bunalmışlıktan dağa ve dağın tepesinde
esen rüzgâra sığınır. Baba’nın Reda’yı takip edişiyle dağın tepesine varması
çalışmanın en görsel sahnelerinden birini oluşturur. Burada yalnızlık ve
yalınlık her dördü için(Baba, Reda, dağ, rüzgâr) gerçek var oluşun en temel
ögeleridir. İzlediğim de orada olmayı, rüzgarın tenime değmesini o kadar istedim ki. Sahneyi tekrar tekrar izledim neredeyse. Sonrasında baba’nın düşünüp Reda’ya önerdiği çözüm Reda’yı bir ikilem ve tam
bir suskunluk içinde bırakır. Bu anda Reda, seyirci ile birlikte Baba’nın güçlü karakterinin farkına
varır.
Babası Reda'ya -Okuma yazma biliyorsun ama hayatta öğrenmen gereken çok şey
var diyerek Mustafa’nın parayı çaldığını iddia eder. Babanın da insanları tanımada
ki başarısızlığını, Reda’nın sevgilisinin fotoğrafını arabada ararken eline
geçen çorap içinde ki paradan anlayabiliyoruz. Babanın bir yerde insanları
iyi tanımadığı ve hatta bilmeyerek iftira atmış olduğu ortaya çıkıyor. Ama bence insan, aklın düşürebildiği muhtemel kişilik zaaflarından masundur. Kimse kusursuz değildir. Baba’nın gururundan doğan yanlışı eğer Reda bir kılıf ile örtbas etmemiş olsaydı, muhtemelen, Baba’nın duyacağı vicdan acısı yüzünden hac yolculuğu yarıda kalır, gerçekleşmemiş olurdu. Reda’nın burada ince düşünüş ve davranışı kendi deneyimini edinmeye başladığının başlangıcıdır. Mustafa cin ve bektaşî bir kişiliğe sahip olabilir, fakat asla para çalacak denli kötü değildir.
Reda’nın
“yaklaşıyoruz” sözünden sonra Baba-Oğulun yüzleri parlar, birinin bir şeyleri
başarmış olmasından; diğerinin amacına yaklaşmış bulunmasından, duydukları haz
ile hafif gülümserler. Reda arabanın içinde ezan sesi ile uyandığında kaybettiği
fotoğrafı direksiyonun üzerine konulmuş bulur. Aşkın görkemini ve kutsallığını
bir kelime telaffuz etmeden o denli anlatan muhteşem bir sahnedir bu. Baba, Reda'ya resimdeki kıza gitmesini ima eder. Reda'nın ilk hac görevi resimdeki kıza gitmektir. Düşünsenize sevdiğine, aşık olduğunuz adama gitmek sizin hac göreviniz, nasıl koşar adımlarla nasıl bir yürekle giderdim kim bilir.
Reda inip arabanın üzerinden babasını hafif gülümseyerek
izlediğinde Baba ehramını kuşanıp, tatlı sert bir bakışla Reda’ya bakar. Bu
andan itibaren susar, artık konuşmaz. Kalabalık kâbeye doğru yol alırken okunan
duâlar arasından Reda, Baba’ya akşama görüşeceklerini söylediğinde Baba lebbeyk
duâsını okuyup yürümeye devam eder. Bu sahnenin insanların toplu dirilecekleri
“haşir meydanı”na referans yaptığını sanıyorum. Herkesin ancak kendisini
düşündüğü bu dirilişte baba oğluna yardım edemeyecektir.
Akşam olunca geri dönmeyen babayı aramak için kendini insanların arasına atan oğul kendini morgda bulur. Kaybolan babayı arayacak son duraktır burası. Birine bakarlar o değil,
diğerine bakarlar o değil, bir diğerine bakarlar yok o da değil sonra
sıradakini bakarlar… Reda babasını görür. Öyle bir ağlar ki nasıl bir ağlamaktır
o. Sanki benim babam ölmüştü… duyduğum
pişmanlık, dilemem gereken özürler, kaybetmenin korkusu, kime ne diyeceğim
düşüncesi, nasıl oldu sabah beraberdik hissi, Allahım bu nasıl bir işti diyerek
yanına iki büklüm kıvrılarak ağlaması, okunan o ayet, babasını yıkaması …. ve ağlayacağınız bir sürü duygu...
Sinema tarihinin şahsımca “en güzel ölüm” sahnesini barından
bir filmdir. Hiçbir ölüm içime böyle işlemedi. Zaten, Le Grand Voyoge; fransızca da "ölüm" olarak kullanılan bir kalıptır. Türkçeye çevrilirken "Büyük Yolculuk olarak çevrilmiş. Buyrun o sahne;
Ayrıca;
1)Filmde oğul rolünde ki Nicolas Cazalé fransızdır. Müslüman değildir. Oyunculuğunu müslüman bir ailenin asi çocuğunu abartısız çok sade ve iyi bir şekilde oynamış.
2)Öykü boyunca, kaydadeğer bir husus, Baba-Oğulun hiçbir
şekilde birbirlerine sarılmak gibi yapmacık bir davranışın içine
girmemeleridir. Bunun, diğer birçok sinema örneklerinin aksine, çok doğru bir
zihin ve davranma biçimi olduğunu belirtmeliyim. Bir alt damar olarak öyküyü
güçlü kılan ögelerden biridir bu.
3)Film ele aldığı olayları örneğin; et yemek isteyen oğula alınan koyun, çığın altında kalan araba ve gereksiz uzatılmamış olay anlatımıyla ağır bir işleyişi olmasına rağmen sürükleyici bir hal alıyor.
4) Filmin sonunda ki Arapça parça İbn Arabi - Aş'tır Benim Adım ile Amina Alaoui' ye aittir. Buyrun;
4) Filmin sonunda ki Arapça parça İbn Arabi - Aş'tır Benim Adım ile Amina Alaoui' ye aittir. Buyrun;
Bilmeniz Gerekenler ;
FESTİVALLER VE ÖDÜLLER
2004 Venedik FF En İyi İlk Film Ödülü
2005 Mar del Plata FF En İyi Film ve Erkek Oyuncu Ödülleri
2006 BAFTA Ödülleri En İyi Yabancı Film Adayı
2004 Venedik FF En İyi İlk Film Ödülü
2005 Mar del Plata FF En İyi Film ve Erkek Oyuncu Ödülleri
2006 BAFTA Ödülleri En İyi Yabancı Film Adayı
Filmin Künyesi
Yönetmen : Ismaël Ferroukhi
Senaryo : Ismaël Ferroukhi
Yapımcı : Humbert Balsan
Görüntü Yönetmeni : Katell Djian
Kurgu : Tina Baz
Müzik : Fowzi Guerdjou
Süre : 105 dak.
Yapım: Fransa / Fas
Tür : Dram
Türkiye Hakları : Ankara Sinema Kültürü Derneği
Dağıtım : Bir Film
Oyuncular
Nicolas Cazalé [Reda(oğul)]
Mohamed Majd (Baba)
Jacky Nercessian (Mustafa)
Kamel Belghazi (Khalid)
Erol Ataç (Gümrük memuru 1)
Sadık Deveci (Gümrük memuru 2)
Nihat Nikerel (Komiser)
Yönetmen : Ismaël Ferroukhi
Senaryo : Ismaël Ferroukhi
Yapımcı : Humbert Balsan
Görüntü Yönetmeni : Katell Djian
Kurgu : Tina Baz
Müzik : Fowzi Guerdjou
Süre : 105 dak.
Yapım: Fransa / Fas
Tür : Dram
Türkiye Hakları : Ankara Sinema Kültürü Derneği
Dağıtım : Bir Film
Oyuncular
Nicolas Cazalé [Reda(oğul)]
Mohamed Majd (Baba)
Jacky Nercessian (Mustafa)
Kamel Belghazi (Khalid)
Erol Ataç (Gümrük memuru 1)
Sadık Deveci (Gümrük memuru 2)
Nihat Nikerel (Komiser)
İzledim. Güzel filim.. İçeriği hakkında detaylı açıklamalar yapmışsın zaten.. Herkesin izlemesini tavsiye ederim..
YanıtlaSil